Disenchantment ★★★★★
Disenchantment, The Simpsons’ın yaratıcılarından, bir Netflix dizisi. 2018’den beri yayında ve 10’ar bölümden oluşan 3 sezonu var, 4. sezon da yolda. Yetişkin animasyon, fantezi ve komedi türlerinde olan yapımın, bölümlerinin uzunluğu ise 25-28 dakika arasında değişebiliyor.
İzlemesi gerçekten keyifli olan, ancak birkaç tane yetişkin animasyon dizisi var şu sıralar. Bana kalırsa Disenchantment bunların başında geliyor. İzlerken insanın kafasını yormayan, macera temalı bir hikayesi var. En güzel tarafıysa gerçekten komik olması. Şakalar zorlama ya da yapmacık değil, küfür veya bel altı espriler üzerinden dönmüyor ve içi boş, kalitesiz, komedi olsun diye yapılan ama komedinin sadece türleri arasında geçtiği dandik yapımlardan kesinlikle değil. Değindiği konular ve onları ele alış şekliyle, esprileri insana gerçekten düşünülmüş olduğunu hissettiriyor. Bölüm boyunca kahkahalar attığımı söylemiyorum tabii ki ama insanları gerçekten güldürmeyi başardığını düşünüyorum.. Çok yerinde kullanılmış dini, siyasi, tarihsel şakaları gırla. Belki de bu şakaları bu kadar komik bulmamın sebebi Disenchantment’ın veba zamanı geçen bir dönem dizisi olmasıyla ilgilidir.
Prenses Tiabeanie, Bean, Dreamland’in çok alışık olmadığımız bir tarzda prensesi. Küçük bir çocukken annesini kaybetmesi ve yine çok alışık olmadığımız bir tarzda kral olan babası Zog ile ideal bir baba-kız ilişkisi olmaması sonucu kendisini prenseslik vazifesinden ziyade daha eğlenceli işlere vermiş ve yolunu kaybetmek üzere diyebiliriz. Hazır o yolunu kaybetmeye bu kadar meyilliyken, bu durumu sağlama almak üzere gelen kendi kişisel iblisi Luci, hayatına dahil oluyor. E şimdi bu ikiliye bir üçüncü lazım değil mi? Elfwood’da yaşayan ama belki de orada mutlu olmayan ve oradan gitmek isteyen tek elf olan Elfo, asi prensesimize ve onun iblisine üçüncü olmak için olsa gerek, Elfwood’dan kaçıyor ve kendini Dreamland’de buluyor. Ve işte ilk bölümün başlığı: “Bir Prenses, Bir Elf ve Bir İblis Bara Girerler”. Bu üçlünün, Dreamland’i önce batırıp sonra kurtarmak için çabaladıkları, komik olduğu kadar sürükleyici de olan diziyi, bu şekilde tanıtmış olayım sizlere ve her ne kadar yazının en başında tavrımı belli etmiş olsam da, kendi yorumlarımı aktarmaya başlayayım.
Disenchantment’ın en sevdiğim yanlarından biri, dizide bir favori karakterim olmaması. Neredeyse hepsi favori karakterim. Hepsi de oldukça sempatik. İzlediğim her dizide gıcık olduğum, keşke bu karakteri hiç koymasalarmış dediğim, çok itici bir tip olur illaki. İşte O’ndan Disenchantment’da yok. En kötü, en sinsi, en aptal karakterin bile kendince bir sempatikliği var.
Bu diziyi izlerken gerçekten çok iyi vakit geçirdim. İzleyecek bir şeyler bakınırken hep görüp geçtiğim bir diziydi. İzlemeye karar verdiğimde de seveceğimi hiç düşünmemiştim, beklentilerim o kadar düşüktü. Şimdiyse, 4. sezonun 9 şubatta yayınlanacağını duyduğumdan beri, o gün bir türlü gelmek bilmedi. Hiç bitmesin istediğim dizilerden biri oldu. Bir kitap okursunuz da bittikten sonra “Acaba şuan ne yapıyorlardır?” diye merak edersiniz ya… Heh! İşte aynen öyle hissediyorum. Sezon finali de o kadar can alıcı bir noktada bitmişti ki. Ah, ah…
Kısacası, animasyon izlemeyi seviyorsanız ve sağlam bir gülmeye ihtiyacınız varsa izleyin derim!
Honk honk honk…