Buz Kapanı   ★★☆☆☆

Buz Kapanı ★★☆☆☆

23/05/2021 0 Yazar: athena

Karanlık Zihinler serisinin ikinci kitabı olan Buz Kapanı’nı sonunda okudum. Karanlık Zihinler’i anlattığım yazıda okumanızı tavsiye edip etmeyeceğimi, bu kitabı okuduktan sonra söyleyeceğim demiştim. Şimdi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, okumanıza hiç gerek olmayan bir seri. Haksızlık etmeyeyim, ilk kitaptan çok daha iyiydi ama yine de ortalama bir roman olmaktan öteye gidemedi. Halihazırda diğer kitapları da almış bulunduğum için seriyi okumaya devam edeceğim ama önceden almamış olsaydım muhtemelen okumayı bırakırdım. Konusuna kısa bir bakış atalım:

Ruby, Çocuk Birliği’ne katılmıştı ilk kitabın sonunda hatırlarsanız. Burada bir Turuncu olarak, Cate’in ekibinin liderliğini üstleniyor, daha doğrusu lider olarak atanıyor. Birlik bir görev verdiğinde onlara katılıyor, görevde değilse de karargahta eğitim alıyor. Bu kitapta kızımızın yaverleri Chubs, Zu ve Liam değil ekibindeki Vida, Jude ve Nico oluyor. Birlik içinde beklenmedik bir kişiden görev içinde gizli bir görev alan Ruby, yine yollara düşüyor.

Tam sonunda bu kız olmuş, liderliği de öğrenmiş, güçlerini kullanmayı da öğrenmiş derken Ruby’nin sürekli yapması gerekenleri yapamamasını okumaktan sıkıldım. Okurken yazar öyle bir hazırlıyor ki sizi, heh diyorsunuz sonunda Ruby ipleri eline alacak, yine fıs çıkıyor. Gerçekten okurken sinirlendim artık yaşadıklarına rağmen hala güçlerini kullanmaktan çekinmesine. Tamam Clancy gibi olmaktan korkuyorsun, güçlerini kendin istemedin, keşke bir canavar olmasaydın blah blah ama artık kitabın kapağında da verilen slogana uyarak “Kabullen, Uyum Sağla ve Harekete Geç”. Sürekli Jude’a ve Vida’ya işin ciddiyetinin farkında değiller diye içinden içinden kurulmasına rağmen kendisi de onlardan farksız. Yumurta kapıya sıkışıncaya kadar kalkıp bir şey yaptığı yok. Ya sen Turuncusun, neler yapabildiğini biliyorsun, senin gibi Turuncu olan Clancy’nin neler yapabildiğini ve dolaylı yoldan senin de bunları yapabileceğini de biliyorsun. E bir kere de kalk da kimse sürünmeden, ölmeden yap şu şovunu. Yok, illa birilerine bir şey olcak da bizim kız sinirlenip “zihninin görünmez parmaklarını” serbest bırakacak.

Spoiler
Öte yandan, Chubs’ın hikayeye dahil olmasına sevindim. Korkmaya başlamıştım artık eski tayfadan kimseyi göremeyeceğiz mi diye. Yeri gelmişken, bu kitapta Zu’nun sadece adı geçiyor, kendisi yok.

Ruby’nin aksine Chubs kendini çok güzel geliştirmiş. Çocuğa bir cesaret gelmiş, yürek mi yemiş ne olmuşsa artık, en azından Takipçi kamuflajının altında duruma uyum sağlamış ve harekete geçmiş.

Jude’un o harabenin altında kalıp ölmesi tamamen olmasa da çoğunlukla Ruby’nin suçu. Tüm kitap boyunca arkadaşlarıma sahip çıkmalıyım diye düşünerek hep “Jude, Vida, Chubs, Liam” diye sayıklayarak odaklanıyorsan kızım, bir zahmet o tünelin içinden geçerken de o çok korumak istediğin arkadaşlarını gözünün önünde tut. Hadi gözünün önünde tutamadın, dön bir arkana bak da kontrol et geliyorlar mı diye. Bombalanmanın etkisiyle kendi canının derdine düşmenden daha doğal bir şey yok. He madem durum bu, her şey günlük güneşlikken korumak zorunda hissettiğin insanlar aklından çıkmıyor da, asıl koruman gerektiği zaman o insanlar aklına gelmiyor, baştan niye kendini böyle bir sorumluluğun altına sokuyorsun ben anlamadım.

İlkinde okuduğum gibi “boşuna okumamışım” dedirten bir olay yaşanmadı. Kitabın sonunda Clancy’nin zihnine girip psi güçlerini ona unutturacak diye bir beklentiye girdim ama beklentilerim boşa çıktı. Öyle olsaydı işte, o zaman etkilenirdim. Sonraki kitabı okumayı hiç de iple çekmiyorum. Dediğim gibi önceden kitapları almış olmasaydım, devamını okumazdım.